Sevgili Dostlar, ne zaman ki Sayın BAHÇELİ yada MHP lehine olacak bir paylaşım yapıyor olsam özellikle geçmiş dönemde MHP saflarında yer alan ancak bu gün itibarı ile MHP ile yollarını ayırmış bir kısım ülküdaşlarımdan çok ciddi eleştiriler alıyor ve her ne kadar eleştirilere sükûnetle ve Türkiye’nin menfaatleri açısından doğru bulduklarımı göstererek cevap vermeye çalışsam da ısrarla bardağın hep boş tarafına bakıldığını görmek, meseleye sadece siyah beyaz mantığı ile bakılarak intikam/kin üzerine bir siyaset inşa edilmeye çalışıldığını üzülerek görüyorum.
Sayfamı takip edenler ve beni yakından tanıyanlar elbette zaman zaman benim de Sayın BAHÇELİ’yi ve MHP politikalarını eleştirdiğimi bilmektedirler, buda düşünen ve sorgulayan bir insan olmanın temel şartıdır.
Altını kalın çizgilerle çiziyorum, ben hayatımın hiç bir döneminde BAHÇELİCİ olmadım, ama aidiyetinden şeref duyduğum MHP nin Genel Başkanı ve Ülkücü Hareketin Lideri olması sebebi ile elbette Sayın BAHÇELİ’yi kabullendim ve politikalarını anlamaya çalıştım, çünkü bizler/ülkücüler için siyasette temel şiar “Önce Ülkem ve Milletim, sonra partim ve ben” anlayışı olmuştur.
Bir kısım arkadaşlarımın yine bu paylaşıma itiraz edeceklerini elbette biliyor ama meseleye hangi açıdan baktığımı belki daha net anlarsınız diye 5 Haziran 2018 tarihinde kaleme aldığım ancak bu güne kadar paylaşmadığım bir yazımı bu gün lüzum üzerine paylaşıyorum.
…
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’ in vefatı sonrası 1997 yılında MHP Genel Başkanı olan Sayın Devlet BAHÇELİ’ nin bizleri şaşırtan çıkışları;
1) 1999 seçimleri sonrası hükümet kurma aşamasında “RP ve DYP dinlensin” diyerek DSP+MHP+ANAP koalisyon hükümetine girmesi.
2) 2000 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP kendi adayını çıkartmamış ve hatta aday olmak isteyen MHP’li Sadi SOMUNCUOĞLU’ nun engellenmesi ve DSP ile birlikte hareket edilerek Sayın Ahmet Necdet SEZER’in Cumhurbaşkanı seçilmesinin sağlaması.
3) Abdullah ÖCALAN’ın idamını ön gören yargı kararının, AİHM sine yapılacak başvurunun sonucu alınana kadar ertelenmesine onay vermesi.
4) 2002 yılında Bursa Koca Yayla’ da erken seçim talep ederek, AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesini ve Ülkeyi bu güne kadar yönetmesinin sürecini başlatması.
5) 2007 yılında Sayın Abdullah GÜL’ün 367 engeline takılmaması için mecliste bulunarak Sayın GÜL’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinin önünü açması.
6) 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Milletvekili seçim sonuçlarına göre tek başına iktidarını kaybeden AK Parti ile koalisyona çok istekli davranmayarak erken seçim ortamını hazırlaması ve 1 Kasım 2015 tarihinde yapılan seçimler ile yeniden AK Partinin tek başına iktidarına yol açması.
7) 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve sonrasında koşulsuz bir şekilde hükümetin yanında yer alması ve terör ile etkin bir mücadelenin başlaması ve yürütülmesine katkı sunması.
8 ) Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini gündeme alarak 16 Nisan 2017 tarihli referandum ile Türkiye’de yeni bir yönetim süreci başlatması.
9) 24 Haziran 2018 tarihinde yapılacak olan erken seçim kararını aldırması ve seçimlere AK Parti ile ittifak halinde katılarak Cumhurbaşkanlığında Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ ı desteklemesi.
Yukarıda saydığımız hususlar analiz edildiği zaman MHP’nin yaklaşık 20 yıllık süreç içerisinde sadece 3,5 yıl gibi bir süre resmi olarak iktidarda kaldığını ama aslında Ülkenin yönetimi ile ilgili önemli tüm süreçlerin 20 yıldır başında olduğunu görmek biraz düşünen insanlar için müşahede edilen bir durum olsa gerek. Tabi ki akla hemen şu soru geliyor;
“Madem Ülke yönetiminde Sayın BAHÇELİ bu kadar etkin öyleyse MHP ve Ülkücü kadrolar neden hak ettiklerini düşündükleri makamlarda ilgili yerlerde istisnalar hariç ülke yönetiminde değiller?”
Sorunun cevabı aslında o kadar net ki!!!
Sayın Bahçeli bir parti değil Devlet yönetiyor, bağlı olduğu ekip ile birlikte Ülke yönetimi için ne gerekiyorsa o yapılıyor, Ülke yönetimi açısından ve dünya üzerindeki dengeler gözetildiğinde Devletin Başında kim olması gerekiyorsa onunla yol yürünüyor, Ülkesini aziz canından öte seven Ülkücülere ise bu karşılıksız sevgileri gereği zor ve sıkıntılı zamanlarda koşulsuz ve sorgusuz bir şekilde Sayın Bahçeli’ye güvenmek ve itaat etmek düşüyor.
Bunun ötesinde Sayın Bahçeli’nin duruşunu yedek lastik, koltuk değneği, koltuk sevdalısı vb. gibi ucuz sözlerle değerlendirmek Ülke ve Millet kaygısı taşıyan iyi niyet sahiplerinin asla başvurmayacağı bir yol olsa gerek.
Son Söz; Karamanın Koyunu Sonra Çıkar Oyunu.
Mustafa Meftun ÇAĞLAR