Türbe, Sinop’un doğu tarafında, Ada mevkii üzerinde bulunan Cezayirli Ali Paşa Camisi‘nin sol yanındadır.
Türbenin kapısı, caminin içindedir. Türbenin içinde yer alan sanduka kitabesinden anlaşıldığına göre yapı, Yaş Bey diye anılan Hoca Ebubekir oğlu, Oğul Bey oğlu, Koçkad oğlu, İlbasmış’ın oğlu Emir Tayboğa için; oğlu Emir Beklemiş tarafından H 679 (M 1280) yılında yaptırılmıştır. Türbedeki kenarları kafesle çevrili, kitabesiz ahşap sandukanın Seyit İbrahim Bilal’e ait olduğu tahmin edilmektedir.Sinop’un en çok ziyaret edilen kutsal mekânlarından biridir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in torunu Hazreti Hüseyin (r.a.)’in soyundan geldiği rivayet olunmaktadır. Aynı zamanda büyük bir mücahittir.
Peygamber Efendimiz’in: “İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir” hadisi şerifindeki müjdesine kavuşmak ve o büyük şehri İslam beldelerinin içine katmak isteyenlerden birisi de Halife Ömer b. Abdülazizdi. Halife bu düşünce ile bir gün ordu komutanlarını ve devlet ileri gelenlerini sarayında toplantıya çağırdı ve onlara şöyle dedi: “İslam’ı gönderen Allahü Teala nasıl olsa onu koruyacak, zafere erdirecektir. Yalnız bize de ona hizmet vazifesinden mutlaka bir hizmet düşecektir.
İslam ordularının Anadolu’ya açılmasına Bizans engel teşkil etmektedir. Bana göre İstanbul’un fethi gecikmektedir. Dördüncü defa onu kuşatmamıza rağmen bir türlü fethedemedik. Peygamber Efendimiz’in müjdesi bir gün gerçekleşecek, surlar bir gün mutlaka yıkılacak, ama ben istiyorum ki, bu şerefe biz nail olalım. Yeniden sefer düzenleyip surları bir defa daha sarsmak istiyorum. Bu seferle belki o Yüce Habib’in müjdesine mazhar olabiliriz. Ordularımızın zafer elde etmesi için sizin de görüşlerinizi almak istiyorum.” Herkes bu hususta görüş belirttikten sonra orada hazır bulunan Seyyid Bilal Hazretleri de ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Ey Mü’minlerin Emiri! Ben ordumuza yeni kuvvetlerin katılmasında fayda görüyorum.
Bunun için Orta Asya’dan cesur Türk savaşçılarını toplamayı arzu ediyorum. Türklerin savaşçılıkta çok üstün oldukları inkâr edilemez. Bu da İstanbul’un fethinde işimize çok yarayacaktır” dedi. Halife Seyyid Bilal Hazretleri’nin söylediklerini yerinde bulup sevindi. Baba oğul gibi birbirlerine sarılıp kucaklaştılar.
Böylece halife ordusunu hazırlarken Seyyid Bilal Hazretleri de Orta Asya’ya doğru at sürdü. Henüz Müslüman olmuş Türklerden hayli gönüllü topladı. Karadeniz üzerinden gemilerle İstanbul’a yüklemek istiyordu. Halife de ordusunu karadan götürecekti. O sene Karadeniz’de çetin fırtınalar oldu. Türk levendleri alışık olmadıkları için deniz şartlarına dayanamadılar. Aralarında hoşnutsuzluklar baş gösterdi. Her şeye rağmen kendisine güvendikleri Seyyid Bilal Hazretleri onlara şöyle dedi: “Korku kadınlara, ümitsizlik de kâfirlere mahsustur. Siz ise Allah yolunda nice çölleri, geçit vermez dağları aşan savaşçı mücahitlerin torunlarısınız. Allahü Teala’nın dinine hizmet edenlerin yardımcısı Allah’tır. Ümitlerinizi yitirmeyin, Yüce Allah’a güvenin kardeşlerim.
” Denizde bin bir çile ve dalgalarla boğuştuktan sonra kara göründü. Sinop açıklarına gelmişlerdi. Çok sevindiler ve hepsi birden şükür secdesine vardılar. Levendlerin çoğu hasta, gemiler tamire muhtaç durumda idiler. Seyid Bilal Hazretleri Zeyd Buharalı Ömer ve Semerkandlı Buğra adındaki yiğitleri yanına aldı, yerine kardeşi Ali Ekber’i vekil bırakarak karaya çıktı. Bir kese altın karşılığında levendlerin karaya çıkıp tedavi edilmeleri ve gemileri tamir için tekfurla anlaştı.
Seyyid Bilal Hazretleri gemileri kıyıya yaklaştırdı. Levendleri indirip tedavilerinin yapılmasına başlandı. Güneyden Arapların, doğudan Türklerin zaman zaman Anadolu içlerine baskınlar yaptıkları için Rumlar tedirgin idi. Anlaşmaya rağmen bir gece baskını ile gelenleri ortadan kaldırmayı planladılar ve ansızın hücum ettiler. Seyyid Bilal Hazretleri ve askerleri yapılan sözleşmeye inandıkları için gafil avlandılar. Beklenmedik bir olayla karşı karşıya kaldılar. Çok çetin çarpışmalar oldu. Mücahitler bir bir şehit düştüler. Sonunda Seyyid Bilal Hazretleri de şehit düştü. O sırada Seyyid Bilal Hazretleri’nin düşen başını bir süre koltuğunun altına alarak dayandığı rivayet edilir.
Tekfur, gördüklerinden şaşkına dondu, uzun süre gördüklerinin şaşkınlığını yaşadı. Sonunda büyük bir zat olduğuna inandığı Seyyid Bilal Hazretleri’nin kabrinin türbe haline getirilmesini emretti. Bununla teselli olmak istiyordu. Öldüğü zaman kendisinin de Seyyid Bilal Hazretleri’nin yanına gömülmesini vasiyet etti.
Sinop, miladi 1214 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Birinci İzzettin Keykavus tarafından zapt edildikten sonra, Alâeddin Keykubat döneminde yeniden imar ve inşa edildi. Bu arada Sultanın ziyareti sırasında, Seyyid Bilal Hazretleri’nin kabrinin yanına cami ve türbe yapımı için ferman çıkartıldı.
Kabrin yanında sürekli Kur’an okunması buyruldu. Seyyid Bilal Hazretleri’nin türbesi bugün de Sinoplular ve çevre illerden gelenler tarafından ziyaret olunmakta ve mübarek ruhu vesile edilerek Allah’tan af ve mağfiret niyaz edilmektedir.
Yüce Allah sırlarını mukaddes ve mübarek kılsın.