TÜRK KÜLTÜRÜNDE NEVRUZ VE ANADOLU’DA NEVRUZ KUTLAMALARI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarih boyunca tabiat ile iç içe yaşayan ve toprağı “dört ana unsur”dan sayan Türkün
düşünce sisteminde Nevruz, Türk dünyasının tamamında yaygın olarak kutlanan bir bayramıdır.

Bayramlar, dinî ve millî inanışlarla, ortak hatıralardan doğar. Genelde “Nevruz” ismiyle yaygın bir şekilde bilinen bu bayram, tabiattaki uyanışla birlikte kutlanır. Bu törenler, bahara duyulan özlemi anlattığı kadar, bir takvim değişikliğini de ifade eder.

Burada dikkati çeken husus, “baharın başladığı zaman”dır. Türkler, bu takvim değişikliğini “toprağın uyandığı gün” ile özdeşleştirmişler; “varoluş ve diriliş günü” şeklinde algılamışlardır.

Böylece Nevruzu yaratılış felsefesi diyebileceğimiz manevî bir kimlikle donatmışlardır.

Bu çalışma ile “Nevruz”un Türk kültür hayatındaki yerine kısaca değindikten
sonra, Anadolu’daki Nevruz kutlamalarına bakmaya çalışacağız.

 

Türk Kültüründe Nevruz/Ergenekon bayramı

 

Nevruz, Yenisey-Orhun çevresinden, Altaylara, oradan da Hun Türklerinin Avrupa’ya yürümesiyle Macaristan’a ve Balkanlar’a ulaşmış, 800’lü yıllardan itibaren Hazar’ın güneyinden Anadolu’ya ve Mezopotamya denilen bölgeye taşınarak daha geniş bir coğrafyaya yerleşmiştir.

İslamiyet’i kabul etmiş olan Türk topluluklarında bu törenler, dinî öğreti ile
çatışmamak için, sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi âdetlerden biri olarak devam edegelmiş, “yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma, uyanma, dirilme” gibi nitelikleriyle günümüze bütün bir Türk dünyasının ortak kültür mirası olarak intikal etmeyi başarmıştır. En eski Türk âdetlerinden, bayramlarından biri olduğu bilinen Nevruz, kültürel iletişimin bir gereği ve sonucu olarak çeşitli kültür çevrelerinde farklı anlamlara gelmekte, farklı isimlerle anılmakta ve kutlanmaktadır.

Toprağın kış mevsiminde yattığı ölüm uykusundan kalkması, ilkyaz ile yeniden dirilişi, Türk destanları içinde karşılığını Ergenekon’da bulmuştur. Nevruz kutlamalarının bir diğer adı da “Ergenekon Bayramı”dır. Bu isim geçmişten günümüze
kadar hâlen çeşitli Türk boyları arasında canlılığını korumakta, aynı zamanda milletin
destanların gücüyle birbirlerine olan güven bağını güçlendirmektedir. Ergenekon da böyle bir gelenektir. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî’sinde naklettiği Ergenekon menkıbesi eski Çin kaynaklarının verdiği tarihî olayların bir yankısıdır.

Ergenekon destanı, çoğu kaynaklara göre Büyük Hun Devleti döneminde teşekkül etmiştir.Hatta, Çian Ken’in M.Ö. 119 yılında, Çin imparatoruna sunduğu bir raporda,bu destandan söz ettiği bilinmektedir.

Büyük Hun birliğinin Çinlilerle birleşen bozguncu boyların hücumu ile dağılıp yok oluşu sırasında Altay Dağları çevresine göçen Gök Türklerin hikâyesi, destanda Kayıhanlı ve Dokuz Oğuzların göçü olarak anlatılır. Ergenekon Destanı; bir bakıma, Göktürklerin doğuş destanıdır. Bu destan ilk defa XIII. asırda tarihçi Reşîdüddin tarafından yazıya geçirilmiştir.

Nevruz ile ilgili tarihî bilgiler ise, Kutadgu Bilig,
Divan ü Lügatit-Türk gibi Türk kültürünün ilk yazılı kaynaklarından başlayarak Bîrûnî’den, Nizâmü’l Mülk’e, Melikşah’dan Uzun Hasan’a uzanan çizgide, hatta Çin kaynaklarında mevcuttur.

XI. yüzyılda yaşayan Nizamü’l-Mülk, Siyasetnâme adlı eserinde bu bayramdan
söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini
anlatır. Aynı dönem yazarlarından Kâşgarlı Mahmud da Divan-ı Lügati’t-Türk’te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder.

Türk dünyasında Nevruz birçok sebebe bağlanarak kutlanmaktadır. Nevruz gününe temel olduğuna inanılan olaylar şunlardır: Kur’an’ın indirilmeye başlandığı gün, Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendiği gün, Hz. Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i yararak kendisine inananları kurtardığı gün, Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu gün, insanlığın atası Hz. Âdem’in çamurunun yoğrulduğu gün, Hz. Âdem ve Havva’nın cennetten kovulduktan sonra Arafat Dağında yeniden buluştukları gün, Nuh’un gemisinin karaya oturduğu, İbrahim Peygamberin yakılmak istendiği, Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı, Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrıldığı, güneşin Koç burcuna girdiği, gece ile gündüzün eşitlediği, baharın ve yeni yılın başladığı,
Türklerin Ergenekon’dan çıktığı gün şeklinde yorumlanmıştır. Görüldüğü gibi çoğu dinî öğretiyle birlikte düşünülen Nevruz, önce sözlü gelenekte yer edinmiş daha sonra da ortak bir kültürel tavra dönüşmüş, fakat hep Şamanlık kalıntısı ile sürdürülmüştür.

 

Selçuklu ve Osmanlı’da Nevruz

Selçuklularda Nevruz bayramının eğlencelerle kutlandığı, şenlikler yapıldığı,özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği bilinmektedir.

Selçuklularda yılbaşı, güneşin Koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir.

Osmanlı devrinde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanılmıştır. Çeşitli kaynaklarda Osmanlı padişahlarının Nevruz tebriklerini kabul ettiklerini, halkın arasına katılarak Nevruz coşkusuna ortak olduklarını kaydetmekte ve padişahın katıldığı bu törenlere Nevruz-ı Sultânî isminin verildiği belirtilmektedir.

Saray hekimbaşıları tarafından hazırlanan ve “nevruziye” denen çeşitli baharatlardan yapılmış macunların başta padişah ve ailesi olmak üzere bütün saraya ikram edildiği de çeşitli kaynaklarda anlatılmaktadır. Hatta, Nevruz kutlamalarının yapılmasının dinî açıdan sakınca taşımadığı yönünde fetvalar da mevcuttur.

Nevruziye”ler yazarak padişahın Nevruz Bayramı’nı kutlayan Klasik dönem şairlerinin, ayrıca bu şiirlerle baharın gelişi, cihanın tazelenişi, çiçeklerle bezenişi, tabiatın âdeta yeniden dirilişini ve bu mevsimde yapılan eğlenceleri anlattıklarını görüyoruz.

Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı Boyu’na mensup Karakeçililerin 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplanarak burada bayram yaptıklarını biliyoruz. Bu bayramın bir diğer adı da “Yörük Bayramı”dır.

Yine günümüzde de devam eden Manisa Mesir Şenliklerinin de yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi “nevruziye” denen çeşitli baharatlardan yapılmış macunların sarayla birlikte, halka
ikram etme geleneği şekline dönüştüğü ve Nevruz’la ilgili olduğu bilinmektedir.

Atatürk döneminde Nevruz

Osmanlı devrinde yapılan Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında daresmî olarak devam etmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren gösterilmeye başlanan bu hassasiyet; Osmanlı döneminde şu veya bu sebepten dolayı ihmal edilmiş Türk insanına kendi kültürel kimliğini, kişiliğini, benliğini, hüviyetini kazandırma
gayretidir. Atatürk, bu sürecin öze dönmekle, kendi kültürel değerlerimize, örfümüze,
âdetimize, geleneğimize dönmekle mümkün olacağı inancındadır, “Bilelim ki, kendi
benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır” diyen Atatürk, böylece
kendi kimliği, kişiliği, millî benliği kazandırılmış olan millete çağdaş olma yolunun
da açılmış olacağına inanmaktadır. 1921 yılının 21 Mart günü halkın, öğrencilerin Ankara’nın belirli çayırlıklarına, meydan yerlerine toplandıkları, bu törenlere devletin üst yöneticilerinin de katıldığı dönemin matbuatında kayıtlıdır. 1922 yılında Sakarya
Zaferi’nden hemen sonra bütün okullara Nevruz-Ergenekon bayramının bir önceki yıl
olduğu gibi coşkuyla kutlanması için talimat verilmiştir. Aynı yıl 23 Mart Çarşamba günü Meclisin önünde ve Taşhan Meydanı’nda merasimler yapıldığı yönünde bilgiler de Hâkimiyet-i Millîye, Yeni Gün ve İkdam gazetelerinde kayıtlıdır.

Cumhuriyetle birlikte Nevruz’un yeniden gündeme getirilmek istenmesinin esas
sebebi Besim Atalay’ın 23 Mart 1921 tarihli Hâkimiyet-i Millîye gazetesine yazdığı
makaleden kolayca anlaşılmaktadır. Yazının bir bölümünde şöyle denir:

“Bu Ergenekon hâdisesinden çıkacak mühim netice, bizim bugünkü millî mücadelemizle benzeşmesidir. Dokuz kişiden türeyerek düşmanlarından intikam alan Türk soyunun, bugün de kendi varlığına kastedenlere karşı silahlanmış ve yarın muvaffakiyetini temin edeceğine ve Ulu Tanrı’nın yardımı ve milletin gayretleriylekara günlerden kurtulacağına eminim.”

Yine bu dönemde Behçet Kemal Çağlar tarafından kaleme alınan Ergenekon isimli piyeste de Ergenekon ile Millî Mücadele arasında benzer bir ilişki kurulmaya çalışılır:

“Behçet Kemal Çağlar, dönemin tarih ve Türklük anlayışına uygun olarak kaleme aldığı, Ergenekon, Çoban ve Attila isimli oyunlarında, Türk tarihinin uzak dönemlerine gider.

Bunlardan ilki Ergenekon piyesidir. Behçet Kemal bu manzum oyunuyla, Türk milletini uygarlığın kurucusu olarak takdim eder. Yazar, ozanınağzından Türk milletini şöyle anlatır:

(…)

Hey Rab! Çıkmam gerekti arşındaki kürsüne
Madem ki ilk demiri koymuştu Türk örsüne
Madem ki ilk kıvılcım sıçramıştı toprağa
Hacet yoktu bir yeni büyüklük yaratmaya
Doldurunca bir demir sapı Türkün elini
Yere diktin demekti etten bir heykelini

Ne çok gecikecekti insan olmakta insan

Olmasa Türk ilk seven, ilk inanan, ilk yazan…

Başta tiyatro olmak üzere, bütün edebî türlerde Genç Kalemler hareketiyle başlayan Türk tarihine yönelişin, Cumhuriyetle hız kazandığı görülmektedir.

Bütün bunlar, yeni kurulan millî devletin köklerini millî tarihten ve millî kültürden oluşturma gayretinden başka bir şey değildir.
V. Anadolu’da Nevruz kutlamaları Anadolu’da “Sultanı Nevruz”, “Nevruz Sultan”, “Mart Dokuzu” “Mart Bozumu”, “Mart Dutması”, “Mart Bozması”, “Mart Kırma”, “Yılbaşı Tutmak”, “Bahar Bayramı”, “Yörük Bayramı”, “Yumurta Bayramı”, “Yılsırtı”, “Bereket Bayramı”, “Kış Bitti Bayramı”, “Yıl Yenilendi”, Kırklar Bayramı, ve “Nevruz Çiçeği” gibi
adlarla bilinen Nevruz, gelenekleriyle bütün Türk toplumu içerisinde yaşamaya devam etmektedir.

Koç Katımı, Saya Gezme, Kışyarısı, Hızır Orucu, Kabayele Karşı Gitme, Hıdırellez, Eğrilce, Sıçancık, Ekin Salavatlama, Ildız (Yıldız) Sıçraması, Taş Taşa Kuytu Olması, Kapı Pusma, Yeddi Levin Gecesi, Baca Baca, Uşak Bayramı
Günü, İltefi Anı, Tahvil Saati, Ölü Bayramı, Kabir Üstü, Kalbur Üstü, Kara Çarşamba,
Ahır Çarşamba Gecesi gibi mevsimlik toplu törenler ve bayramların birçoğunun Nevruzla ilgili olduğu bilinmektedir.

Yalnız muhtelif mezhep ve meşreplere göre
farklı algılanmıştır. Mesela Alevî ve Bektaşîler Nevruz’u Hz. Ali’nin doğum günü ve Hz. Fatma ile evlendiği gün olarak kabul ederlerken, Şiîler bugünü Hz. Ali’nin halife olduğu gün olarak benimserler. Sünnî Türk toplulukları ise Nevruz’u daha çok tabiat olayları ile ilişkilendirmiştir.

Anadolu’da çok çileli geçen kış ayları için çeşitli inanmalar mevcuttur. Kışın şiddetli zamanlarında “Zemheri Karısı” isimli bir kadının üç gün gezdiğine inanılır.

Bu kadın geceleri evlerin kapılarına gelir ve istediği kişiyi adıyla çağırır. Eğer ismi çağırılan kişi ardından giderse, bir daha geri dönmeyeceğine inanılır.

Büyük çile olarak adlandırılan karakıştan sonra küçük çilenin bitimi yani 21 Mart baharın
başlangıcı kabul edilir. Halk arasında ısınma anlamına gelen cemreler, Hızır Nebi baharın gelmesiyle ilgili inançlardır. Koç katımından sonraki yüzüncü günde kutlanan Saya Bayramı, Çiğdem eğlencesi, Çıkgör eğlencesi topyekun baharı karşılama ve müjdeleme sebebiyle kutlanan günlerdir.

Tahtacı Türkmenlerinde; Nevruz Bayramı eski martın dokuzudur ve Sultan Nevruz olarak adlandırılır. Nevruz, Tahtacı Türkmenlerinin yaylaya çıkışında; 22 23 Mart tarihlerinde kutlanmaktadır. Tahtacı Türkmenlerinde Nevruz; ölülerin yedirilip içirildiği gün olarak kabul edilir. Mezar ziyaretlerine giden Tahtacılar özellikle ölülerinin sevdiği yiyecekleri dağıtırlar. 22 Mart günü Nevruz hazırlıkları yapılır,çamaşırlar yıkanır, yemekler hazırlanır. 23 Mart günü öğleden sonra kadınlar geniş bir tabağa çerezler koyarak “hak üleştirir”ler. Yiyecekler dağıtılarak “ölünün ruhuna değsin” dileğinde bulunurlar.

Yörükler arasında; Nevruz ile birlikte, kışın bittiği ve bahar mevsiminin başladığı
kabul edilir. Köy ve yaylalarda 22 Mart’ta, şehirlerde ise Nevruz günü pazara rastlamazsa, bu tarihi takip eden Pazar günü kutlanır. Köy halkı 22 Mart sabahı yaylalara doğru yola çıkarlar. Daha önceden “davar evleri”ne yerleşmiş olanlar köylerden gelen akraba ve komşularına ev sahipliği ederler. Köylerden gelen grupla, yayladakiler karşılaştıklarında bir el silah atarak “Nevruzunuz kutlu, dölünüz hayır ve bereketli olsun” şeklinde selamlaşırlar. Gelen misafirler çadırlara yerleşir, kendilerine
ikramlarda bulunulur. Sürü sahipleri tarafından kesilen kurbanlar birlikte yenilir,
dualar edilir.Gençler tarafından eğlenceler düzenlenir, yemekler yenir,şarkı ve türküler söylenir, oyunlar oynanır. Eğlenceler geç saatlere kadar devam eder.

Akdeniz bölgesinde Toros dağları üzerinde yaşayan Yörük aşiretlerinin Nevruz motiflerini canlı bir şekilde yaşattıkları Hatay’ın Antakya, Samandağ ve İskenderun yörelerinde “Yumurta Bayramı” ve Kıbrıs’ta yapılan “Mart Dokuzu” şenliklerinin yapılmaya devam ettiğini biliyoruz. Bölgenin daha doğusunda Toros Türkmenlerinde Yörük köy ve obalarında Mart’ın üçüncü pazar gününü Nevruz olarak kutlama geleneğinin devam ettiği görülmektedir. Antakya ve Isparta yörelerinde bugün de devam eden “Hörfene” geleneğinin de Nevruz’la ilgili olduğu düşünülmektedir.

Antalya-Alanya’da, Nevruz sabahı, bin “İhlas Suresi”nin okunduğu zeytin yaprağı denize atılır. Denize atarken “Ben salayım deryaya, deryagötür Mevla’ya” tekerlemesi söylenir.

Yine aynı ilçede, Nevruz sabahı taze ot yiyen atların hastalıklardan korunacağına inanılır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerimizden Gaziantep ve çevresinde 22 Mart gününe “Sultan Navrız” adı verilir. 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece “Sultan Navrız” belli olmayan bir saatte gökte ayaklarındaki halhalları çıngıldatarak, önünde gergefini işleyerek batıdan doğuya göç eden güzel bir kızdır. Başka bir rivayete göre de, “kuş donuna” giren, ayaklarındaki halhalı çıngıldatarak uçan bir ermiştir.

Nevruz gecesi Sultan Navrız’ın geçtiği saatte uyanık olanların bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır. Bu sebeple evdeki bütün kap-kaçağa su doldurulur; sabaha kadar beklenir.

Diyarbakır’da da halk, Nevruz günü eğlence ve mesire yerlerine giderek Nevruzu kutlarlar. Bu bölgede 21 Mart baharın başlangıcı, yeniliğin, diriliğin ve bereketin bayramı olarak bilinir.
Nevruz’a bağlı geleneklerin en canlı görüldüğü Iğdır, Kars ve çevresinde; bu tarihte kapı dinleme, baca gezme âdetleri görülür.

“Döldökümü” olarak adlandırılan bu törenlerde çocuklar baca baca dolaşarak kendileri için hazırlanan hediyeleri toplarlar.

Kars’ta “Baca Baca” denen bu gelenek Iğdır’da “Uşak Bayramı Günü” adıyla devam etmektedir.

Bu gün kapı kapı dolaşan çocuklara önceden pişirilerek değişik renklerde boyanmış yumurtalarla birlikte yemişler dağıtılır. Kars ve yöresinde Nevruz ateşi yakma, ateş üzerinden atlama, yumurta dövüşü, at yarışı, mânili fal bakma, diğerkültürel etkinlikler arasındadır.

Yine bu bölgede genç kız ve erkekler masum bir çocuğun hiç konuşmadan getirdiği bir kova
suyun içine renkli iğne ve iplikler atarak, kimlerle evleneceklerini bulmaya çalışırlar.
Su içinde birbiriyle birleşen iğne ve ipliklerin sahibinin birbirleriyle evleneceğine inanılır.

Bununla birlikte Nevruz kutlamalarının İslamî motiflerleterkip hâlinde kutlandığını da görmekteyiz. Kars’ta Nevruz akşamı yapılan “İhya Gözleme” töreni bu kültürel etkinliğin bir örneğidir. İleri gelenlerden birinin evinde
toplanan halk sabaha kadar hiç durmadan Kur’ân-ı Kerim ve Mevlit okur, dualar
ederler.

Bununla birlikte Kars’ın Tuzluca ilçesinin Pursak köyünde Nevruz’a yakın ilk Cuma günü yapılan ve “Ölü Bayramı”9 denilen tören yapılmaktadır.

Kars ve Iğdır çevresinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece, yedi çeşit meyveden hazırlanan ikramın yapıldığı “Yeddi Levin Gecesi” törenleri, Nevruzla ilgili diğer etkinlikler arasındadır. Yine bu bölgede, yeni yılın başlangıcı olan Nevruz sabahı, eski yılın bitip yeni yılın başladığı an bir saniyelik bütün akarsuların durduğuna inanılan “İltefi” anında su alabilenlerin bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır.

Kars’ta Nevruz gecesi eski yılın bitip, yeni yılın başladığı saate, “Tahvil Saati” adı verilmektedir.

Doğu Anadolu illerimizden Erzurum, Ardahan, Kars, Iğdır ve Ağrı’da da gençler, Nevruz gecesi önce bir dilek tutup, sonra kapıları dinleyerek, içerdeki konuşmalara göre, tuttukları dileğin kabul olup-olmayacağını yorumlarlar.10 Kars’ta bu geleneğe“Kapı Pusma” denir.

Erzurum’un Olur ilçesi Oğuzkent köyünde Nevruz günü hayvanların bağlandığı
ahırlara önce günahsız olduklarına inanılan çocuklar girer. Ellerindeki kapta bulunan
ve o sabah dereden alınan taze su, ahıra bereket getirmesi dileği ile serpilir. Aynı
şekilde ambar ve hayvan yiyeceklerinin bulunduğu “merek” adı verilen bölümlere de
o günün sabahında halk arasında iyi şöhreti bulunan birinin veya bir erkek çocuğun girmesi istenir.11 Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Tavusker (Çataksu)
köyünde 70-80 yıl öncesine kadar, çevre köylerden gelen gençlerin çeşitli eğlenceler
ve güreşler tertip ettikleri, cirit oynadıkları ve bu eğlencelere katılan misafirlere çeşitli renklere boyanmış yumurta ile suda haşlanmış patates ikram edildiği anlatılır.

Yine Olur’un Şalpazarı ve Yıldızkaya köyü ile Artvin-Yusufeli’nin Erenler ve Güneyyayla köylerinin “gündönümü” denilen 21 Mart tarihinde Asamel dağında buluşarak, kurbanlar kestiklerini, en yeni elbiselerini giyen yöre halkının çeşitli eğlenceler yaptıklarını, hazırladıkları helva, kete, yumurta ve çeşitli meyvelerden oluşan kumanyalarını birbirlerine ikram ettiklerini biliyoruz. 25-30 yıl öncesine
kadar bütün canlılığı ile devam eden bu geleneğin, genç nüfusun büyük şehirlere göç
etmesinden sonra, zamanla terk edildiği anlaşılmaktadır. Yıldızkaya köyünde bugün
bile yaşlı kadınlar, Nevruz gününün sabahı ucuna bez bağlanmış çubuklarla, evlerde
bulunan ocaklarını “ecük cücük dışarı, mor menevşe içeri” tekerlemesini söyleyerek
temizlerler.

Nevruz haftasının ilk Salı günü, Aralık ilçesinde Karasu çayına giden gençler, maniler söyleyerek kırk göz kestikleri kumaşın kendilerini nazardan koruyacağına
inanarak çeyiz sandıklarına koyar veya aynı amaçla genelde mavi renkte olan bu kumaşı çeyiz sandıklarının üzerine sererler.

Yine bu bölgedeki illerimizden Iğdır ve çevresinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan “Ahır Çarşamba Gecesi” dedikleri gece dilekler dilenerek, akarsularda yıkanılır ve Nevruz günü sabahı taze sular içilerek, hayvanlara da bu sulardan içirilir. Bu törenlere herkes katılır.

Bugün yas tutmak günah sayılır. Aynı gece Iğdır’ın Aralık ilçesinde yakılan büyük bir
ateşin üstünden atlayan insanların “Atıl batıl Çarşamba, derdim batır Çarşamba” tekerlemesini söyleyerek, kışın ağırlığının ve yorgunluğunun atılacağına inanılır.

Doğu Anadolu bölgesindeki bazı illerde Nevruz’la ilgili başka inanışlar da mevcuttur. “Kara Çarşamba” adı verilen inanış böyledir. Bu yörelerde Nevruz’a en yakın Çarşamba “Kara Çarşamba” kabul edilir. Tunceli ve çevresinde bu gün erkekler alınlarına kara sürerek su kaynaklarına giderler, orada temizlenerek dua ve niyazda bulunurlar. Yine aynı gün iki ucu kesilerek daire şeklinde birleştirilmiş gül ağacının içinden geçenler, yıl boyunca dertten ve tasadan uzak kalacaklarına inanırlar.
Van-Erciş bölgesinde de kadınlar, ne kadar çok çeşit yemek yapılırsa, yıl o kadar bereketli olur inancıyla çeşitli yemekler yaparlar.

Ağrı ve çevresinde çocukların evlerinin bacalarını çubukla “kada-bela dışarı,
devlet içeri” tekerlemesini söyleyerek çizmesi, gençlerin “gılik” (gıllik) denilen tuzlu
hamurdan yapılmış çöreğin yarısını yiyerek, su içmeden yatması ve rüyasında ona kim su verirse onunla evleneceğine inanması veya evinin damına bırakılan çöreği kapan karganın, bu çöreği kimin evinin bacasında yerse o evin kızıyla evleneceğine inanması Nevruz’dan önceki Çarşambaya günü yani “Kara Çarşamba” dedikleri inanışlarla ilgili âdetlerdir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan çeşitli topluluklarda, rızkın Nevruz gecesi dağıtıldığına ve bu gece bütün yaratılmışların

Allah’a secde ettiklerine inanılmaktadır.
Uşak’ta “Yıl Yenilendi” olarak isimlendirilen Nevruz, Malatya’nın Erguvan ilçesinde “Kış Bitti Bayramı” olarak kutlanır. Konya’da Nevruz günü kırlara çıkılarak yılın bereketli geçmesi için önceden haşlanan nohut ve bulgur yenir.

Bilecik’te gün doğmadan önce derelerden alınan suyla banyo yapılırsa, o yılın sağlıklı geçeceğine inanılır. Kadınların bereketli olması için tarlalarda yuvarlanması, bu bölgede Nevruz günü yapılan diğer âdetlerdendir.

Nevruzla ilgili Anadolu’da görülen diğer gelenekler arasında, ağacın güneşten
etkilenmemesi için ağaca bez bağlanarak yapılan ve bütün Anadolu’da yaygın olmakla birlikte daha çok Mersin-Silifke yöresinde bugün de bütün canlılığı ile devam eden “Mart ipliği” geleneği görülmektedir. Bu bölgede Nevruz günü ağaçlara çeşitli dilekler tutularak bez veya iplik bağlanırsa, isteklerin gerçekleşeceğine inanılır.

Giresun’da yapılan “Mart Bozumu, Mart Kırma, Yılbaşı Tutmak, Mart Dutması, Mart Bozması” gibi isimlerle kutlanan törenlerin de Nevruzla ilgili olduğu bilinmektedir.

Giresun ve çevresinde “Mart Bozumu” isminin
daha yaygın kullanıldığı törenlerin yapıldığı gün sabah erken kalkılır. Sabah namazı
kılındıktan sonra derelerden, denizden su alınıp besmele çekilerek sağ ayakla eve girilir
ve getirilen su çeşitli yerlere serpilir. Ayrıca, o gün eve ayağının uğur getireceğine inanılan bir yabancının gelmesi beklenilir, rasgele kişilerin eve girmesi istenmez. Eve genellikle önceden ayağının uğurlu olduğuna inanılan birisi çağrılır, yoksa, günahsız olduğu kabul edilen herhangi bir çocuğun eve gelmesi sağlanır. Çocuk içeriye girerken “Martınızı bozuyorum, hayırlı olsun” der ve ev halkı tarafından ikramlarla karşılanır.

Yine bugün bütün halk hamur ve yoğurt mayalarını tazeler ve bununla yeni yılın
bereketinin artacağına inanırlar.

Giresun’da Nevruz günü “ısırgan” veya “poğaça” pişirilir. Poğaçanın içine konan mavi boncuk kime gelirse, yeni yılda o insanın bol rızklı ve şanslı olacağına inanılır.

Giresun-Şebinkarahisar’da da Nevruz günü sabah namazından önce akarsularda yıkanılırsa, o gün kış uykusundan uyanarak sulara giren ayıların kuvvetine su vasıtasıyla sahip olunacağına inanılır.

Tekirdağ’da Nevruz, soğukların sonu, baharın başlangıcı olarak kabul edilir ve “Nevruz Şenlikleri” adıyla kutlanır. Kırklareli’nde Nevruz “Mart Dokuzu” adıyla kutlanır ve o gün kırlara çıkılarak, boyalı yumurtalar, börekler ve lokmalar yenir.

Edirne’de Nevruz’dan bir gün önce kadınlar ve genç kızlar o yıl buğdayların taneleri kırmızı olsun diye ellerine kınalar yakarlar.

Mart günü yapılan “Sultan Nevruz” eğlencelerinde ise, eski hasırlar yakılıp, kadınlar ve çocuklar “Mart içeri, pire dışarı” diye üzerinden atlarlar. Yine bu ilimizde kırk bir karınca yuvasından alınan toprak, kapı arkasına asılarak veya kapı önüne serpilerek o yılın bereketli olması istenir. Nevruz günü “Bu yıl da vermesen kesileceksin!” diyerek
meyve vermeyen ağaçlar korkutulur.

Edirne’de Nevruz günü arıların bulunduğu
mekânda mavi bir bez yakılır. Bu hem arılara baharın geldiği müjdelemek hem de nazara karşı korumak anlamına gelir.

Trakya bölgesinde genç kızlar Nevruz gecesi kibrit kutusuna yarleştirdikleri örümceği gece yatarken yastıklarının altına koyarlarsa, gece rüyalarında evlenecekleri erkeği göreceklerine inanırlar.

Batı Trakya Türkleri, Nevruz için pişirilmiş yumurtaların kabuklarıyla su içerlerse, o yıl
boğazlarının ağrımayacağına inanırlar. Bu bölgede Nevruz günü toplanan menekşeleri
üç kere koklayıp gözüne sürenler, gözlerinin menekşe gibi güzel olacağını düşünürler.

Evliya Çelebi Aydın’daki Balpınarı Yaylasını anlatırken fevkalade akarsuları olan bu yaylada, hücreleri olan tekkelerin var olduğunu ve Süleyman Han’ın buradaki tabiat güzelliğine hayran kalarak, Nevruz’un burada kutlanmasını ferman ettiğini söylemektedir.

İstanbul’da sarayın dışında halkın da Nevruz
kutlamalarına ilgi duyduğu ve özellikle bugün kırlara ve çayırları gittiği çeşitli kaynaklarda mevcuttur.

Bu bölgede Nevruz sabahı açken yenen bir kaşık nevruziyenin13 kötülükten kötürümlüğe, sıtmadan romatizmaya kadar birçok derde ilaç olduğuna inanılır.

Nevruz için Sivas’ta “Padişahın atları çayıra çıkarmış” denilir. Komşu kadınlar evlerin bahçesinde sabah kahvaltısını beraberce süt, yoğurt gibi beyaz ve ‘S’ harfi ile başlayan yiyeceklerle yaparlar; konu komşuya ve fakirlere bu yiyeceklerden dağıtırlar.

Nevruz törenlerinde Sivas’ta genelde kadınlar daha aktiftir. O gün bütün kadınlar beyaz elbiseler giyinip, beyaz örtüler takınırlar. Beyaz örtüler serilen sofralarda beyaz yiyeceklerden seçilmiş ziyafetler verilir.

Anadolu’nun tamamında bir canlanış ve diriliş günü olarak düşünülen Nevruz gününde ağaçlara su yürüdüğüne inanılır. Bu tarihte budanan ağaçların ağladığı şeklinde yaygın kanaat vardır. Afyon Sultandağı-Yeşilçiftlik kasabasında ise çocuğu olmayan kadınların bu tarihte hamile kalacaklarına inanılır.

Afyon merkezde Nevruz günü “s” harfi ile başlayan yiyeceklerden sofralarda yedi çeşit, bu
mümkün değilse üç çeşit bulundurulması gerektiğine inanılır.

İzmir, Kastamonu, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Çorum, Yozgat ve Manisa gibi birçok bölgede hemen hemen aynı geleneklerin devam ettiği görülür.

 

Sonuç

 

۰Mete Han zamanından beri Türklerde var olan Nevruz geleneğini herhangi bir meşrep veya mezheple ilişkilendirmek doğru değildir. Tarihi İslâmiyet’ten çok öncelere giden bu gelenek, bir dinin bayramı da değildir.

۰Bünyesinde barındırdığı bütün zenginlikleriyle Ergenekon/Nevruz bayramı,Türk kültürünün önemli bir tarihî zenginliğidir.

۰Sadece Anadolu’da değil, bütün bir Türk dünyasında kutlanan Nevruz, insan muhayyilesinin günlük hayatında geliştirdiği en üst davranış kalıpları olarak düşünülmemiş, inançlarla birlikte yorumlanmıştır.

۰Nevruz törenleri, günümüzde değişik isimlerde de olsa, Anadolu’nun birçok bölgesinde yaşamaya devam etmektedir.

۰Gerek Türk dünyasında, gerekse Anadolu’daki örnekler incelendiğinde görülür ki; bayramların özündeki sevgi, kardeşlik ve yardımlaşma ilkeleri Nevruz’un da
temel prensibini oluşturmaktadır.

 

Abdullah ŞENGÜL

TÜRK KÜLTÜRÜNDE NEVRUZ VE ANADOLU’DA NEVRUZ KUTLAMALARI
Yorum Yap
Giriş Yap

Boyabat Manşet - Halkın İradesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!